ŞEHİR HATLARI
MUMBAI (BOMBAY)

Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği turuncuya verdiler

Bir yanda yükselen Hindutva faşizminin her yerde kendini hissettiren varlığı, diğer yanda gökdelenlerle burun buruna milyonlarca gecekondu, yüz binlerce kaldırım sakini. Ve müthiş bir sosyo-kültürel çeşitlilik. Hindistan’ın binbir suretine Bombay’dan bakıyoruz.

Nagehan Uskan

Hindutva milliyetçisi aşırı sağ arasında Müslüman karşıtlığı giderek yükseliyor. Bombay'daki faşist gösteriler büyük tedirginlik kaynağı.

Son iki yıl Berlin’de, Humboldt Üniversitesi Güney Asya Araştırmaları bölümünde çalışırken yolum Hindistanlı araştırmacılar, sinemacılar ve sanatçılarla kesişti. Bir kısmı aşırı-sağcı Narendra Modi hükümetinin baskısından nasibini almıştı, ülkelerine dönemiyorlardı. Gidilecek coğrafya başka birçok yer gibi dertliydi.

Seyahat öncesi zihnimdeki Hindistan, ülkenin 1970’lerini, Indira Gandi suikastının arka planını da anlatan Salman Rushdie’nin Imaginary Homelands  (Hayali Yurtlar, 1992) kitabı ile Pier Paolo Pasolini’nin L’odore dell’India (Hindistan’ın Kokusu, 1962) denemesi arasında bir yerdeydi. Pasolini Hindistan’a yazar arkadaşları Alberto Moravia ve Elsa Morante’yle beraber PEN Hindistan’ın davetlisi olarak 1961’de gitti. Afrika, Afro-Amerika ve Küresel Güney’in tüm bağımsızlık hareketlerini yakından takip eden şair-yönetmen, Hindistan’da da uluslararası alt proletaryanın bileşenleriyle karşılaşmış ve onlar hakkında kafa yormuştu.

Çıkılacak seyahatte tıpkı Pasolini döneminde, 1960’lardaki gibi sömürgeci anlayışın uzantısı konumundaki Hindistan’ı “egzotikleştiren” bakıştan, “azgelişmişlik” çarpıtmasından kaçınmak şarttı. İnsan attığı her adımda kendini uyarmaya, voyeuristic (“röntgenci”) bakıştan kaçırmaya çabalamalıydı.

Faşist Hindutva ideolojisinin bayraktarlığını yapan Modi, 2024 seçimlerinde parlamentoda üçte iki çoğunluk sağlamak istiyor. Böylece, 2021’deki çiftçi isyanlarının engellediği özelleştirmeyi, tarım arazilerini yandaş büyük şirketlere aktarılmasını hayata geçirmeyi ve 2019’da ikinci sınıf yurttaş ilan ettiği Müslümanları iyice ezmeyi amaçlıyor.

Mumbai’den Bombay’a

Yolculuk Mumbai’de başlayıp Bombay’da bitti. Kırk gün, trenle 4500 kilometreden fazla yol yapıldı. İlk günlerde Bombay’ın Britanya sömürgeciliğinden miras bir isim olduğunu düşünüp kullanmaktan kaçındım. Ancak, karşılaştığım Hintlilerin ısrarla Bombay demeyi tercih ettiklerini gördüm. “Mumbai” devlet nezdinde, sadece resmi düzeyde kullanılıyor. Halk arasında kabul görmemiş.

Günün ilk ışıkları kendini az çok belli etmeye başlıyor. Şafak vaktinde bile Bombay muazzam bir hızla akıyor. Erkenden kurulmuş, devasa bir alana yayılmış pazar yeri beliriyor arabanın camından. Yoksul mahallelerin büründüğü canlı renkler, sarı ağırlıklı kıyafetler, yoksulluğun karanlık temsilini kırmaya çalışır gibi. Trafikte ilerleyenlerin aralarındaki mesajlaşma biçimi, bu kurallara hâkim olmayan biri için devamlı bir stres hali yaratıyor.

Sömürgecilik mirasının en çok hissedildiği mahallelerden biri, Bombay’ın en güneyinde yer alan, kentin dört yarımadasından biri olan Colaba. Yarımadaya önce 16. yüzyılın ortasında, merkantilist kapitalizmin öncüleri Portekizliler yerleşmiş. Mahalle 1672’de Britanya hâkimiyetine, daha doğrusu hızla imparatorluktan daha zengin hale gelen Britanya Doğu Hindistan Şirketi’nin mülkiyetine geçmiş.

Colaba İngiliz neo-gotik ve Viktoryen esintili kolonyal mimarlık örnekleriyle dolup taşıyor. Arabadan inip iki sokak yürümüşken bir motosiklet çarpıyor.  Bu kaosun düzenine ayak uydurmak biraz çaba gerektirecek.

Hindistan’ın en çok kullanılan ikinci ismi “Bharat”. Halk arasında da epey yaygın. Bu isim milâttan önce ikinci bin yılda, Vedic dilinde yazılmış “Rigveda” ilahisine kadar gidiyor.  Etimolojik açıdan “baharat” ile alâkası şüpheli olsa da, sokakta yemek arayan ve baharat tahammülsüzlüğü olan bir Türkiyeliye böyle bir çağrışım yapmaması imkânsız. Bombay’da yemek alırken “No spice, no chilly” (Baharat, acı istemem) demek bir yerden sonra nafile uğraş gibi geliyor. Muz, kuruyemiş ve bisküviden oluşan çıkın epey işe yarıyor. Gerçi ileride çıkınlardan biri Bombay’ın yaklaşık bin kilometre kuzey doğusundaki Agra’da bir maymuna kaptırılacak. Maymun çıkını yakındaki bir ağaca tüneyip keyifle mideye indirecek.

2020-2021 çiftçi protestoları Modi'nin toprak gaspı planlarının önünü kesti

Bombay’ın en eski sinemalarından Regal de Colaba 1933’ten beri faal. Art deco tarzındaki yapının dış cephesi oymalarla ve motiflerle bezeli. Hemen karşısındaki Viktoryen yapılarla tuhaf bir tezat sergiliyor. Biraz ileride Pasolini’nin de kaldığı ve Hindistan’ın Kokusu’nda notlarını aktardığı ateş pahası Tac Mahal Oteli, Hint ve İslâmi motifleri birleştiren, 19. yüzyıl sömürge mimarisinde önemli bir yer tutan Indo-Saracenic stilinde inşa edilmiş. Ancak, Tac Mahal toplumsal hafızaya Pakistan menşeli İslâmcı örgüt Lashkar-e-Taiba’nın 2008’deki saldırılarının ana hedeflerinden biri olmasıyla kazındı. Saldırıda öldürülen 175 kişinin 31’i bu otelde hayatını kaybetti.

Otelin hemen yanında Hindistan’ın Kapısı (Gateway of India) yer alıyor. Bu dev kemer de Britanya sömürge mirası. İmparator ilan edilmek için 1911’de Hindistan’a gelen ilk Britanya Kralı olan V. George anısına dikilmiş. Etrafı Hindistan’ın dört bir yanından gelen şık giyimli yerli turistlerle dolup taşıyor.

Baş ağrıtan temsil sorunları yüzünden pek fotoğraf ya da video çekmeye niyetli değilim. Ama çocukların bitmek bilmeyen selfie talepleriyle yelkenleri indiriyorum. Bol bol selfie yapıyoruz.

Bombaylılar sohbet etmeyi çok seviyor. İnsanlar ufak bir bakışmayla “memleket nere?” diye lafa giriyor. Yan masadaki biriyle bir anda ülkenin beşli kast sistemini, sömürgecilik dönemini, Modi hükümetinin yapıp ettiklerini, başta Keşmir, Müslümanların tüm ülkede uğradığı zulmü, 1947’deki bölünmeden itibaren defalarca zorla iskân edilen Bangladeşlileri, Avrupa’ya göç hayallerini konuşmaya başlıyorsunuz.

Ülkedeki dolar milyarderlerinin sayısı Modi döneminde hızla artarak 273’e ulaştı. Listeye, sadece 2023’te, 94 milyarder eklendi. Ülkedeki en zengin yüzde 1’in milli gelirdeki payı yüzde 22,6.

Modi’nin ajandası

Telefon kartı alırken tanıştığımız 60’larındaki Binu’yla sohbetimiz onun en sevdiği kahvehanede devam ediyor. Binu 2014’ten beri ülkeyi yöneten radikal Hint milliyetçisi Baharatiya Janata Partisi’nden (Hindistan Halk Partisi) ve lideri Narendra Modi’den hiç hazzetmiyor. Nedenlerini şöyle anlatıyor: Müslümanlara pogrom uygulayan, faşist Hindutva ideolojisinin bayraktarlığını yapan Modi, 2024 seçimlerinde parlamentoda üçte iki çoğunluk sağlamak istiyor. Böylece, BJP’nin 1992’den beri tedricen yaydığı ahbap-çavuş kapitalizminin nihai zaferini ilan etmeyi, 2021’deki çiftçi isyanlarının engellediği özelleştirmeyi, tarım arazilerini yandaş büyük şirketlere aktarılmasını hayata geçirmeyi ve 2019’da ikinci sınıf yurttaş ilan ettiği Müslümanları iyice ezmeyi amaçlıyor.

Tarım sektöründe Monsanto, Syngenta, Dow ve DuPont gibi şirketlerle yerel klientist ortaklıklar Buni’nin anlattığı ahbap-çavuş kapitalizminin tipik bir örneği. Dünya’daki her dört çiftçiden birinin yer aldığı Hindistan’da, Modi’nin 2021’de verdiği sözleri tutmaması üzerine çiftçiler son aylarda yine protestolar düzenliyor. 

Ekofeminist düşünür Vandana Shiva 20. yüzyılda Hindistan köylülerinin büyük katkısını şöyle anlatıyor: “Hindistan’ın çiftlikleri tarımı beslemek adına ormanlarından daha fazla ağaca sahipti. Kıtlık anlatısının aksine, Britanya yönetiminin ardından, Hindistan açlıktan kaçınabildi. Temel Mallar Yasası ve adil destek politikaları kıtlığı azaltarak eşitlikçi bir kırsal ekonomiye katkıda bulundu.”

Binu sesini biraz alçaltıyor ve “darbe şart” diyor. “Olursa en önde orduya katılırım.”  

Kaldırımları yurt edinmiş evsizlerin büyük çoğunluğu, kentin nüfusunun yarısından fazlasının, 5,5 milyon kişinin yaşadığı tek gözlü virane gecekondularda dahi kira ödeyemeyen göçmenler, iş arayanlar ve en alt kast olan Dalit’in mensupları.

Tedirgin eden Hindutvalar

Bombay’da turuncu kıyafetleri, kimi zaman maskeli yüzleri, lotus çiçeği sembolü ve bayraklarıyla Modi taraftarlarının sık sık düzenlediği gösteriler Hindutva faşizminin şehirdeki baskınlığını tedirgin edici biçimde hissettiriyor.

Ülkedeki dolar milyarderlerinin sayısı Modi döneminde hızla artarak 273’e ulaştı. Listeye, sadece 2023’te, 94 milyarder eklendi. Ülkedeki en zengin yüzde 1’in milli gelirdeki payı yüzde 22,6. Bu oran epey eşitsiz toplumlar olan ABD ve Brezilya’dan daha yüksek.

Hindistanlılaşmış Avrupalılar Bombay’ın olmazsa olmaz bir katmanı. Özellikle ileri yaşta ve uzun zamandır Bombay’da yaşayan hippilerin Hindistan’la kurdukları ilişki ve sağladıkları uyum hayret verici. Batılılıktan kurtulma çabası mı, sömürgeci arzuların egzotik bir uzantısı mı, kestirmek güç.

Genç Batılıların ise kentle ilişkisi daha kırılgan. Daha çok yoga ve meditasyon için gelenlerin didaktik beklentilerine dayalı bir hal almış gibi gözüküyor. Colaba’daki kalburüstü kafeler, barlar pahalı ipek Hint kumaşlarıyla sari’lerini (kadın elbisesi) ve kurta’larını (dizlere kadar uzanan, bir çeşit yakasız gömlek) giymiş zengin Batılıların yanında, kot pantolonları ve “smart casual” giysileriyle Hindistan burjuvasının karşılaşma noktaları. 

“Barış üzerinizde olsun”

Batılıların çenesi hiç olmadığı kadar düşmüş gözüküyor. Onlar da Bombay’ın sohbetseverliğini can-ı gönülden kabullenmiş. Ayaküstü bir sohbette, Teksaslı emekli itfaiyeci Michael 70 yaşına kadar “aslında hiç yaşamadığını” anlatıyor. Emekli maaşıyla kendisini Hindistan’ın “renkli hayatına” bırakmış. Masadaki Avustralyalı baba-kız Michael’ı pür dikkat dinliyor.

Yolun karşı köşesinde rasta saçlı ve kafası dumanlı Hindistanlı bir genç absürt, biraz mizaha kaçan bir dans icra ediyor. O geri çekilirken kurta giymiş orta sınıf görünümlü beyaz bir Batılı kadın dansı devralıyor. Gösterinin sonunda Batılı beyaz kadın kendilerini seyreden, çoğunluğu sokakta yaşayan ve muhtemelen en alt kast, hatta belki kast dışı Dalit mensubu (Dalit “perişan” anlamına geliyor) Hintlilerden oluşan yaklaşık 15 kişilik gruptan para istiyor.

Bu gösteriden on dakika sonra dansçı ikiliyle yolda rastlaşıyoruz. Hindistanlı genç İstanbullu olduğumu öğrenince “Selamünaleyküm” diyor. Doğallıkla “Aleykümselam” çıkıyor ağzımdan. İngiliz olduğunu söyleyen genç kadın düzeltiyor: “Türkçede merhaba denir.” “O da Arapça ama” diye karşılık veriyorum. Sonuçta, selamünaleykümBarış üzerinizde olsun” demek değil mi?

1947’de bağımsızlığını kazanmasının ardından Hindistan’da Müslümanlar defalarca katledilmiş, pogromlara uğramış. Modi’nin radikal sağın lideri konumuna gelmesinde, 2002’de Gujarat eyaleti başkanıyken önayak olduğu, en azından önlemek için kılını kıpırdatmadığı katliamın payı epey büyük. Gujarat’ta ayaklanan faşist Hindular iki bin Müslümanı katletti, birçok kadın tecavüze uğradı ve yakılarak öldürüldü. Dansçı çift yakın zamanda tanışmış. İkram ettiklerinden bir fırt çekiyorum. Kısa bir sohbetin ardından ayrılıyoruz. Barış üzerinizde olsun

Yaklaşık 5.5 milyon kişinin yaşadığı tek gözlü gecekondu mahallelerinde dahi barınamayan yüz binlerce Bombaylı kaldırımları yurt ediniyor

Böcekler ve insanlar

Başta tekstil ürünleri ve yiyecek, Bombay’ın hemen her sokağı tezgâhlarla dolup taşıyor. Hızla yürütülen birtakım işler, her yöne düzensizce ve hızla atılan adımlarla neredeyse sürekli bir koşuşturma hali. İşlerine kısa aralar verip uyuyanlar, bu akışı anlık kesintilere uğratıyor. Günün herhangi bir saatinde istediğiniz yere kıvrılıp uyuyabilme özgürlüğü var. Bu telaşlı ritmin içinde hareketsiz olanlar da var: Kentin yüz binlerle ifade edilen evsizleri. Kaldırımları yurt edinmiş evsizlerin büyük çoğunluğu, kentin nüfusunun yarısından fazlasının, 5,5 milyon kişinin yaşadığı tek gözlü virane gecekondularda dahi kira ödeyemeyen göçmenler, iş arayanlar, perişanlar. Yine de tüm yokluğa rağmen neredeyse huzurlu bir halleri var. Başka ülkelerdeki birçok evsizden daha mutlu gözüküyorlar. Küçük paralar karşılığında az miktardaki eşyalarını gün içinde civardaki dükkânlara bırakıyorlar.

Trende yanıma oturan Jain tarikatının müridi Harshat bembeyaz kıyafeti kirlenmesin diye yanında taşıdığı kumaş parçasını özenle koltuğa seriyor. Jain tarikatı mensupları canlılara zarar vermemek için patates ve soğan gibi köklü bitkileri dahi yemiyor. Harshat böcekler ölmesin diye güneş battıktan sonra yemek pişirmiyormuş. Laf lafı açtı, sokak yemeğine, oradan da kaldırımda yaşayan insanlara geldi. “Hindistan’da kaldırım sakinleri de mutludur, çünkü aç kalmayacaklarını, birilerinin onlara mutlaka yardım edeceğini bilir. Bizim toplumumuzda dayanışma vardır” diyor.

İnsanın aklına ister istemez Bombay’da kutu gibi derme çatma odalardan oluşan, altyapıdan yoksun, bir milyon nüfusuyla dünyanın en büyük üçüncü gecekondu mahallesi Dharavi geliyor. Mike Davis daha 2006’da, Gecekondu Gezegeni kitabında durumu net tarif etmişti: “Hindistan’daki gecekondu mahalleleri toplam nüfustan yüzde 250 kat hızla büyümeye devam ediyor. Mumbai’nin resmi sektördeki yıllık 45 bin konut açığı, gayri resmi gecekondu konutlarında buna paralel bir artış anlamına gelecek.” Beyaz entarili Harshat’a katılmak mümkün değil. Üstelik, üyelerinin çoğu üst sınıftan olan, ortalamanın neredeyse dört katı yüksek eğitime sahip bir tarikatın müridi olduğu hesaba katılırsa.

Şehrin en revaçtaki "glokal" buluşma mekânı Leopold Cafe 1871'de açıldı. Lashkar-e-Taiba’nın 2008 saldırılarında Bombay'da öldürdüğü 175 kişiden 10'u hayatını burada kaybetti.

Çöp şarkıları

Bombay’da ve Hindistan genelinde çevre kirliliğine karşı çeşitli çözümler üretilmeye, plastik tüketimi azaltılmaya çalışılıyor. Bombay’da her köşe başını tutmuş seyyar çaycılar çömlek bardak kullanıyor. Alışveriş torbalarının çoğu kumaştan. Kumaşlar geri dönüşümden kazanılmış. Kentteki çöp arabalarından sürekli didaktik çevre şarkıları yükseliyor.  Hindistan’da her şehrin kendine özgü en az bir çöp şarkısı var. Dinlediklerim arasında favorim Bombay’ın 600 kilometre kuzeyinde, Rajasthan eyaletinde, Udaipur kentinde çalınan.

Fakat bu çöp propagandası günü kurtarmaktan ne ölçüde ileri gidiyor, kestirmek zor. Hindistan ucuz kâğıt üretmek için yılda 6 milyon ton plastikle karışmış, zehirli, kullanılmış kâğıt ithal ediyor. Yasak olmasına rağmen hükümetin de göz yummasıyla özel şirketlerin yıllık atık plastik ithalatı 21 milyon metre küp civarında.

Colaba’da aylaklık etmek için ismini şeklinden alan devasa Oval Maidan ideal. Bu kocaman çimen meydanda hararetli kriket maçları yapılıyor. Oval Maidan’ı Bombay’ın 1930’lara dayanan ilk art deco stilindeki modernist binalar, çoğunluğu Hindistanlı mimarların eserleri çevrelemiş. Bir mabedi andıran zigguratlı kulesiyle tarihi Eros sineması meydana bakıyor. Yaklaşık iki kilometre kuzeyde, Fort bölgesi, Bombay’in Wall Street’i denebilecek geniş caddelere dizilmiş yüksek plazalar ve finans merkezleriyle dolu. Mahallede üniversite ve kültür-sanat etkinliklerinin yürütüldüğü mekânlar, galeriler yoğunlaşıyor.

Jaipur Edebiyat Festivali’ne, 2021 Nobel ödülü sahibi Abdulrazak Gurnah’tan Urduca şiirin yaşayan en büyük isimlerinden Gulzar’a, birçok tanınmış edebiyatçı katıldı. Dört gün boyunca onlarca panel düzenlendi. Filistin meselesinin sansürsüzce tartışıldığı bir panelde lafı Keşmir sorununa getirenlerin sözleri hızla kesildi.

Keşmir’de vahşet

2008 saldırılarında on kişinin öldürüldüğü Leopold Cafe şehrin en önemli buluşma noktalarından. Mekân hâlâ saldırının izlerini taşıyor. Saldırı sırasında çatlayan vitrin aynı o haliyle korunmuş. Duvarlarını İran’ın 7. yüzyıldan itibaren Müslümanlaşmaya başlamasıyla beraber Hindistan’a göç eden Zerdüşt inancına mensup Perslerin sembol resimleri ve önemli şahsiyetleri süslüyor. Bir de kocaman Bob Marley posteri var: Get up, stand up!

2008 saldırılarından sonra Pakistan ve Hindistan arasındaki husumet iyice artmış. Bundan en çok Pakistanlılarla kültürel diyalogları kesintiye uğrayan Müslüman Keşmirliler etkilenmiş.  

Keşmir sorununun kökeni 1947’de Britanya İmparatorluğu’nun Hindistan’dan ayrılmasına kadar geri gidiyor. Pakistan ve Hindistan devletleri kurulurken sınır boyundaki Keşmir, Jammu, Ladakh, Azad Keşmir ve Gilgit-Baltistan prensliklerinden ilk üçü Hindistan’a dahil ediliyor. Keşmir-Jammu diye adlandırılan bölge kendine has kültürü, dili ve kimliğiyle o tarihten bu yana sürekli baskıya ve şiddete maruz kalıyor. Nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bölgede sayısız askeri operasyon yapılıyor. Arundhati Roy gibi Keşmirlilerin haklarını savunan tanınmış yazarlara davalar açılıyor.  

Bölgede askerlerin kadınlara tecavüzü ve yaygın işkence vaka-i adiden sayılıyor. 1988-2007 arasında, sayıları sekiz ila on bin civarında olduğu tahmin edilen “kaybolan” erkeklerin eşlerine “yarı dul” deniyor. 2018’de Modi ve Hindutva milliyetçileri Keşmir ve Jammu’nun otonom statüsünü askıya alıp yeni bir istila dalgası başlatırken bir ay sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Hükümet sık sık bölgenin internete erişimini kesiyor. 

Hindistan’da trans kadınların ayrıcalıklı bir yeri var. Zira, trans kadınların şans getirdiğine inanılıyor. Otobüs ya da trenlere şık kıyafetleriyle binen gösterişli trans kadınlar ellerini yolcuların başlarına koyup onları bir nevi kutsayarak para topluyor. Ne var ki, din, kast ve sınıf fark etmeksizin kadınların ikincil konumu gündelik hayatta hemen hissediliyor.

Sufi pogo

Ziyaret etme fırsatı bulduğum Jaipur Edebiyat Festivali’nin hassas meselesi de Keşmir’di. 19. yüzyıl İngiliz sömürgeciliğini, modernleşmenin sancılarını altı kadının hikâyesi üzerinden anlatan Arkada Bırakılacak Şeyler kitabıyla birçok ödül alan Namita Gokhale’nin açılış konuşmasını yaptığı festivale, 2021 Nobel ödülü sahibi Abdulrazak Gurnah’tan Urduca şiirin yaşayan en büyük isimlerinden Gulzar’a, birçok tanınmış edebiyatçı katıldı. Dört gün boyunca, altı ayrı sahnede eşzamanlı onlarca panel düzenlendi. Filistin meselesinin sansürsüzce tartışıldığı bir panelde lafı Keşmir sorununa getirenlerin sözleri hızla kesildi. Berlin Kitap Fuarı’nda Filistinli yazar Adania Shibli’den, İstanbul Bienali ve İstanbul Film Festivali’nde eserlerin sansürlenmesine benzer sayısız örnekten bildiğimiz üzere, kamu-özel ortaklığındaki festivallerde “ifade özgürlüğünün” sınırları var.

Neyse ki, festivalin ilk akşamı sahne alan rock grubu Alif’in müziğiyle Keşmir’in sesini duyabildik. Vokaldeki Mohammed Muneem’in seyircilerin çoğunun ezbere bildiği sufizm dokunuşlu şiirleriyle başlayan konserde grup hiphop’tan çılgın pogolara yol açan punk’a sıçrayan, kategorilere sığmayan bir müzik icra etti. 

Fotoğrafçı Prarthna Singh, "Har Shaam Shaheen Bagh: Yüz Günlük Direniş" kitabında 2019'da çıkarılan ayrımcı Vatandaşlık Değişikliği Yasasına direnen kadınların portreleri yer alıyor.

Ayrıcalıklı translar, ezilen kadınlar

Bombay’a geri dönelim. Colaba’nın yaklaşık 10 kilometre ötesindeki Malabar Hill şehrin en zengin bölgelerinden biri. Tapınaklarla gösterişli konutlar yan yana. Biri bir tapınağın önünde tek başına meditasyon yapıyor. Neredeyse klişeleşmiş o mantrayı sonsuz mırıldanmayla tekrarlıyor: “Hare Krishna, Hare Krishna, Krishna Krishna, Hare Hare.” Bu sabırlı ve derinden tekrar en ateisti bile yoldan çıkarabilecek güçte. Bu duygunun daha da yüklü haline belki ancak, ülkenin kuzeyinde yer alan ve 241 milyon nüfusuyla Hindistan’ın en kalabalık eyaleti konumundaki Uttar Pradeş eyaletinde bulunan, Hinduizmin başkenti Varanasi’de, Ganj Nehri’ne nazır güneşin doğuş ve batış törenlerinde tanık olunabilir.

Malabar Hill’deki Banganga Gölü de küçük çaplı bir Varanasi etkisi yaratıyor. Yüksek merdivenlerle çevrili gölün etrafında tapınaklar, evler, en güzel manzaralı noktasında ise tek odalı gecekondular dizili. Göle bakan merdivenlerde oturup sessizliğe dahil olmak güzel.

Hindistan’da trans kadınların ayrıcalıklı bir yeri var. Öyle ki, trans kadınların şans getirdiğine inanılıyor. Otobüs ya da trenlere şık kıyafetleriyle binen gösterişli trans kadınlar ellerini yolcuların başlarına koyup onları bir nevi kutsayarak para topluyor. Ne var ki, Hindistan’da din, kast ve sınıf fark etmeksizin kadınların ikincil konumu gündelik hayatta hemen hissediliyor.

İki yıl önce Berlin’de bir konferansta tanıştığım fotoğrafçı Prarthna Singh ile Jaipur’da mucizevi biçimde karşılaşıyoruz. Prarthna tam da bu durumu sorun edinen, kadın temsilini merkeze alan portre fotoğrafları çalışıyor. Hindistanlı kadınların hem Hindistan’daki yerini hem de Batı’daki klişeleştirilmelerini sorguluyor.

2019’daki özellikle Müslüman ve göçmen nüfusu etkileyen Vatandaşlık Değişikliği Yasası’na (CAA) karşı Delhi’de kadınların öncülüğünde örgütlenen Shaheen Bagh direnişinin görsel hafızasını tuttuğu serisi çok güçlü. Fotoğraflar Har Shaam Shaheen Bagh: One Hundred Days of Resistance (Har Shaam Shaheen Bagh: Yüz Günlük Direniş) adlı bir kitaba dönüşmüş. Şimdilerde Bombay’da, Fort yakınlarında, Tarq Galeri’de bugünün Hindistan’ında genç olma haline odaklanan sergisi açık.

Sufizm etkileri taşıyan türler üstü bir müzik icra eden Alif grubundan Lalnawath şarkısı

Politik coğrafyanın renkleri

Sürekli yarı açlık hali, kilometrelerce yürüyüş, trenle bitmek bilmeyen yolculuklar, hep değişen iklim, tanışılan sayısız insan ile 4500 kilometrenin ardından, Bombay’a dönüş. Hindistan’da, tıpkı hava gibi, politik coğrafya da sürekli değişiyor. Ülkenin güney batısında, kooperatifçiliği ve sol hareketleriyle meşhur Kerala eyaletinin liman kenti Kochi’nin belediyesi Hindistan Komünist Partisi’nin yönetiminde. Kentte dini semboller gözle görülür şekilde az. Sokaklarında sıklıkla Filistin sloganları, yazılamaları ve grafitilerine rastlanıyor. Britanya sömürgesinin eski başkenti ve komünist geçmişe sahip Kalküta’da da Marksist gelenek hâlâ kendini hissettiriyor. Lenin’in 100. ölüm yıldönümü için çeşitli anmalar düzenleniyor, Filistin meselesi afiş ve eylemlerle canlı tutuluyor.

Ülke kuzeye doğru ilerledikçe turunculaşmaya, tutuculaşmaya, giderek daha çok sağcılaşmaya başlıyor. Varanasi’de neredeyse turuncudan başka renge rastlanmıyor. Batısındaki Udaipur’un birbirine bakan iki tepesinin birinde evler turuncu bayraklara bürünmüş, diğeri Pakistan bayrağını andıran yeşil üzerine beyaz ay yıldızlı İslâmi sembollerle donatılmış.

Her yer turuncu da olsa sitar ve tablayla özdeşleştirdiğimiz Hindistan müziğinin en güzel örnekleri Varanasi’nin daracık sokaklarındaki müzik okullarında, küçük müzik dükkânlarında verilen mini konserlerde dinlenebiliyor. Keşmirli Alif grubu da Hindistan’ın rock ve punk’a dönük yüzünü gösteriyor.

Bombay’daki son akşamımızda indie tarzı müzik yapan Ankur Tewari küçük bir kafedeki konserinde Akela albümündeki şarkıları çaldı, konserin ardından dinleyicilerle sohbet etti. Tewari’nin derin müziği, Hintçe indie dinlemek, yakalanan ortak kelimeler insanı yeni bir duygu ailesinin parçası gibi hissettiriyordu. Birkaç saat sonra geri dönmek zor gelse de, arka planda Hindistan’ın sesleri hâlâ akmaya devam ediyor.