Müziği düşünelim. Tüm sokaklarda, minibüslerde, gece kulüplerinde, TV’de sayısız yoz örnek Anavarza sivrisinekleri gibi dağlamakta kulaklarımızı. Ama gene de biliyoruz, Nâzım’ı yine en güzel bizim çocuklarımız söylüyor.
Onat Kutlar, Milliyet Sanat, 17 Eylül 1979

Çalışmaya dağlardan, Anadoludan adamlar gelirlerdi. Dayanamazlardı. Kan kusa kusa, ısıtma tuta tuta geri dönerlerdi memleketlerine… O zamanlar böyle değildi ki Çukur, Çukur bataklık, büklüktü o zamanlar. Şuralardan, şu Anavarzanın dibinden geçilmezdi sazlıktan. İçine düşsen göğü göremezdin. (…) Bir sivrisinekler olurdu o zamanlar, kemikli. (…) Çukur o zamanlar ıssızlıktan, sazdan, bataktan vang vang öterdi. O zamanlar dökülürdü Çukura dağ uşağı, Anadolu uşağı… Kardaşlar türküsünü duydun mu? Duymuşsundur. (…) “Çukurova yana yana ördolur / Her sineği bir alıcı kurdolur / Sen ölürsen yüreğime derdolur / Kalk kardaş gidelim sılaya doğru.”
Yaşar Kemal, Çukurova Yana Yana, 1955

Yar aman, medet aman, aman aman

İpe sapa gelmez aman amanların Cumhuriyet Türkiyesi san’atında yeri olamaz. Bu fen ve ilim asrında musikinin de bir teknik ölçüsü vardır. Sarhoş kafaları bu çembere sokmak ve Türk musikisini alaylı halinden kurtarmak lâzımdır. Meyhanelerde ayyaşlara birkaç kadeh daha içirmek, beş on tabak meze artığını daha yutturmak için miçolara tempo tutan musiki, Türk cemiyetinde yer tutmamalıdır.

Ikına sıkına bağıran gazelciler Arabın yalellilerine benzeyen bu aman amanları bırakmadıkça Türk musikisi yeniçerilikten kurtulmayacaktır. Rakı âlemlerinde şakır da şakır göbek attıran havaların bile temposunu değiştirip smokin giydiği bir devirde ahlı oflu, medetli, yaheyli gazellerin manası kalmamıştır. Yeni Türk cemiyeti içinde gazel elektrik devrinde bedbaht bir mum gibi isli isli tütüyor (…) Radyonun neşir kuvvetini kendi aleyhimize kullanıyoruz. Memleketteki fikir ve sanat inkılâbını biz yarı resmî bir ağızla radyonun her tarafta işitilen sesiyle kendimiz baltalıyoruz. O radyo ki yalnız erkek gazelcileri değil, güfte taksimatını, ses akorunu beceremeyen bazı kadın hanendeleri bile sık sık aman aman diye ciyak ciyak bağırtıyor. (…) Şimdiye kadar ihmal edilen, rasgele ellerde bırakılan bu fen mahsulünün kudretini israf etmeyerek, hatta milli fikir ve san’at hareketlerinden aykırı yürümesine meydan vermeyerek derhal tedbir almak zamanı gelmiş hatta geçmiştir bile.

Burhan Cahit, Milliyet, 21 Ekim 1932

Ermeni harfleriyle Türkçe
Halit Ziya Uşaklıgil: Ben İzmir’de bir ecnebi mektebinde [Ermeni Katolik rahiplerinin açtığı özel Mechitariste mektebi] okuyan ilk Türk’üm diyebilirim. Bu o zaman milliyet hissini taassup haline vardırmış olan muhitte beni hayli muahezelere [kınamalara] maruz bıraktı. Mektebin Ermeni hocaları içinde cidden âlim, mütefennin adamlar vardı. Bir gün, hiç unutmam, Antranik beyin “Hikmetitabiiye”sini okuyordum. O şimdi adını hatırlayamadığım rahip başıma dikildi ve bana “Siz” dedi, “Ermeni harflerini bilmiyorsunuz değil mi?” Sebebini anlayamadığım bu sorguya hayır cevabını verdim. O “Yazık” dedi ve ilave etti: “Eğer bilseydiniz, bizde bu yolda ve Türkçe telif edilmiş birçok kıymetli eserler bulabilirdiniz.” Ermeni harfleriyle Türkçe… Ben bunu büyük hayretle dinlemiş ve muhatabımın yüzüne garip garip bakmıştım. O hiçbir şey söylemeden uzaklaştı, fakat beş dakika sonra yeniden yanıma geldi ve elindeki koca bir cildi önüme koyarak, “Bu bir coğrafya kitabıdır. Ermeni harfleriyle yazılmıştır. Fakat tamamen Türkçedir” dedi. Beni daha fazla merakta bırakmamak için izah etti: “Mechitariste rahipler Ermeniceyi bırakmış olan Ermeni katolikleri için bir kütüphane hazırlamışlardır. O zengin kütüphanedeki bütün kitaplar Ermenice harflerle, fakat Türkçe yazılmışlardır.” 

Naci Sadullah: Eğer bizim allâmelar [âlimler] ellerini biraz daha ağır tutarlarsa özlü eser bulabilmek için Ermeni harflerini öğrenmekten başka çare kalmayacak üstat. 

Perşembe, 23 Nisan 1936

Mahludî hatt-ı tarikat

Gerçi Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz / Ne Türkçe yazar okuruz ne de Rumca söyleriz / Öyle bir mahludî hatt-ı tarikatimiz [karmaşık yolumuz] vardır / Hurufumuz [harflerimiz] Yunanice, Türkçe meram eyleriz.

19. yüzyıl Karamanlı taşlaması