MÜZİK DOLABI

PÎROZ’LA KÜRTÇE RAP

Rih reş

Siyah ruh

Kürtçe rap ağır, ama emin adımlarla yoluna devam ediyor. Siirt’ten İstanbul’a, Serhado’dan Xatar’a, Reqso’dan Pîroz’a… Hiphop yolculuğundaki durakları “Lêxe”, “Awaz”, “Bikutime We” gibi şarkılarıyla tanıdığımız Pîroz’dan dinliyoruz.

Söyleşi: Anıl Olcan, Erselan Aktan

Seni Reqso mahlasıyla tanıyorduk, şimdilerde Pîroz mahlasını kullanıyorsun. Nereden çıktı yeni mahlas?

Pîroz: Reqso mahlasını 11 yıldır kullanıyordum. Reqso’nun şu anki kimliğimi yansıtmadığını düşünmeye başlamıştım. Reqso Kürtçede hiperaktif, hareketli gibi anlamlara geliyor. Kimlikteki adımsa Muhammed Kırca’ydı. Bu isim de beni yansıtmıyordu. Ailemin dini bir yaklaşımla verdiği bir isimdi. Adımdan da, soyadımdan da memnun değildim. Altı-yedi ay “hangi ismi alabilirim?” diye düşünerek geçti. Pîroz ismini çok düşündüm. Pîroz Kürtçede kutsal veya kutlu demek. Mesela Newroz’u kutlarken “Newroz pîroz be” denir. Kimlikteki ismimi Pîroz Gurdilî olarak değiştirmek istiyordum. Gurdilî Siirt’te Kurtalan olarak bilinen dağlık alanın adı. Pîroz’un telaffuzu ve anlamı Kürtlük hissiyatını daha fazla veriyordu.

Reqso’dan Pîroz’a geçiş aynı zamanda müzikal bir dönüşümün de yansıması mı?

Şimdiye kadar yaptığım müziği daha yüksek bir çıtaya çıkarabilmek için yeni bir sayfaya ihtiyacım vardı. Sürekli sağa sola koşuşturan, hiperaktif Reqso imajı sanki ciddi değildi. Artık müziğimi içine doldurabileceğim, daha derin anlamı olan bir mahlasa ihtiyaç duydum. Yeni ismimin estetik bir yanı olmasını istiyordum. Müziğimi geniş kitlelere duyurabilme amacım var. Daha profesyonel, kitlesel bir müzik yapmak istiyorum. Gençken rap yapıp yaşlanınca vazgeçen bir rap’çi değil Pîroz. Pîroz hayatı boyunca rap yapacak. Çünkü zenciliğin olayı bu… (gülüyor)

Kürtçe rap’i İstanbul’a geldiğimde keşfettim. 14 yaşındaydım, Bahçelievler’de bir tekstil atölyesinde çalışıyordum. Bir CD’ye Serhado’nun “Xevna Jiyan” ve Karapetê Xaço’nun bir albümünü doldurdum. Serhado’yu duyduğumda çok etkilenmiştim. Onları dinleyince, “ben de bu yolun yolcusuyum artık” dedim.

Nasıl bir zencilikten bahsediyorsun?

Zenci derken Türkçedeki ırkçı tabiri kastetmiyorum. Kürtçede siyahiler için ayrı bir kelime kullanılmaz. Reş Kürtçede siyah demek. Reş’in olumlu, şirin bir anlamı var. Rap’i en iyi yapan kim? Siyahiler. Rap siyahilerin varoluşlarını tanımlayan bir müzik. Kendimi o “zenci” ruhta, mücadelede buluyorum. Zaman zaman kendime zenci ruhlu anlamına gelen “Rih reş” derim mesela. Söz yazarken zenci bir ruha bürünüyorum.

2017’deki bir yasal düzenlemeyle isim değiştirmek kolaylaştı. On sene önce isim değişikliği yapmak istesen muhtemelen hâkim sana “neden ismini değiştiriyorsun?” diye soracaktı. Öyle bir durumda ne derdin?

Çevremdekiler Muhammed ismini bozup bana Mıho diyordu. Sanırım bunu söylerdim ve ikna ederdim hâkimi… (gülüyor)

Yeni mahlasa takipçilerin, yakınların alışabildi mi?

Instagram’da “Pîroz mu, Reqso mu?” diye anket yaptım. Reqso öne çıktı. Çocukken tekstilde çalışırken atölyede sürekli arabesk çalardı. Arabeski sevmem, öyle bir ruhum da yoktur. Ama Müslüm Gürses şarkılarına o kadar çok maruz kaldım ki, ister istemez zamanla beynime kazındılar. Mahlas da öyle, insanlar duya duya alışacak. Pîroz zamanla benimsenecek, Reqso unutulacak.

Müslüm Gürses hiç çekmedi mi ilgini?

Çok nadirdir. Kendi isteğimle hiç dinlememişimdir. Arabesk rap de ruhumda yoktu. Umut veren bir yapım var benim. Küçükken de böyleydi, şimdi de böyle. Umutsuzluğa ve karamsarlığa geçit yok. Ama hepimiz insanız sonuçta, ruh halimiz değişiyor. Arabeskle arası olmayanlar da, politik Kürtler de arada Müslüm Gürses dinliyordur. (gülüyor)

Belki de politik Kürtlerdeki arabeske mesafelilik Serhado’nun ve Beytocan’ın “Lo Dilo” şarkısını yorumlamasından sonra kırılmıştır. “Lo Dilo”da Beytocan “Em ketin dest ne yaran” (Hasmın eline düştük) diyor mesela. Sözler çok karamsar…

Ona benzer çokça şarkı var. İçeriği dramatik bir şarkı eşliğinde delilo oynamak parazit yaratır. Müzik ilginç bir şey. Mesela r&b’de hüzünlü sözlerin altına gayet eğlenceli bir müzik konabiliyor. Çok farklı ruh halleri yaratabiliyor insanlarda bu.

Kürtçe rap kendini dipsiz bir kuyuya atmak gibi bir şey. Ama bu kuyuda bir umut ışığı yaratıp insanlara “bu iş olur” demek istiyorum. Coğrafyanın üzerime yükledikleri umurumda değil. Ben siyasal alanın kültürel tarafındayım. Benim meselem iyi rap yapmak, okey? İşimi iyi yapmak verilebilecek en iyi cevap.

Ayrıca Serhado “Lo Dilo”da arabesk ve rap’i birleştirerek protest bir tavra dönüştürmeyi başarabilmişti…

Serhado’nun arabesk bir şarkıyı protest müziğe dönüştürmesi beni de etkiledi. “Lo Dilo”da yaşadıklarımızın bize daha sonra iyi şeyler getireceğine dair umuttan bahsediyordu. Acı vardı, ama umut da vardı velhasıl. Şarkının sound’u da epey yenilikçidir. Elektro sazın kullanımı ilginçtir mesela. Serhado’dan çok etkilenmişimdir. Çünkü rap yapmak istiyordum, ama hangi dilde rap yapacağıma karar veremiyordum, iki arada bir derede kalmıştım. Ta ki Serhado’nun Xevna Jiyan (Hayat Rüyası, 2007) albümüne kadar. Serhado’dan sonra “benim olayım Kürtçe rap” dedim.

Ortada Kürtçe rap diye bir şey yokken sence Serhado “Lo Dilo” kadar toplumu yakalayan bir şarkıyı nasıl ortaya çıkarabildi?

“Lo Dilo” halk arasında zaten bilinirdi. Serhado “Lo Dilo”yu başarılı bir şekilde yorumladı ve Kürtlerin kendi dillerinde dinleyebildikleri ilk popüler rap şarkısı oldu “Lo Dilo”. Halkın sevmemesi pek mümkün değildi, şarkı çok iyiydi. 2000’lerin başında insanlarda politik bir duruş, bir heyecan vardı. O şarkıların yükseldiği zamanlar siyasallığın da yükseldiği zamanlardı. Kürt toplumunda benimsenmek daha çok politik duruşla mümkün. Kürt dilinin zenginliğini göstermeye, yaşamın farklı taraflarını anlatmaya çalışmak benimsenmek için yeterli olmayabiliyor. İlla politik bir duruş sergilemen gerekiyor. Bu durum pek iyi değil.

.

Bu Türkçe rap’te de tartışılmıyor mu? Mesela Ceza “rap politiktir, bunu hazmedemiyorsan hassiktir” diyor…

Doğru. Ama Kürt toplumunda politize olmadan kendini kabullendirmen daha zor. Serhado seven biri beni dinlediğinde “Pîroz Kürtçe rap yapıyor” demez. Mesela dengbej dinleyen biri dengbejliğin sadece bir tarafına bakıyor. Halbuki müziğin de, hayatın da farklı veçheleri var.

Dengbejlik ve rap birbirine yakın mı sence?

Dengbejlik başlı başına bir olay. Rap bambaşka bir dünya. Topluma rap’i sevdirmek için “rap’çiler modern dengbejlerdir” diyebiliriz, ama bu pek doğru olmaz.

Senin rap’le ilk temasın nasıl oldu?

Köyde Roj TV ve Med TV’yi izleyebilmek için çanak antenimiz vardı. Metro TV’yi bulup 101. kanala ayarlamıştım. Sürekli Metro TV’yi açardım. 101 benim kodum olmuştu. (gülüyor) Metro TV’de yabancı video klipler dönerdi. Usher, Eminem, Jay-Z, 50 Cent gibi rap’çilerin kliplerini izlerdim. 10-11 yaşlarındaydım. Okulda sıralara vurarak ritm tutardım. İngilizce derslerinde öğrendiğim basit kelimelerle rap yapmaya çalışırdım. Kürtçe rap’i İstanbul’a geldiğimde keşfettim. 14 yaşındaydım, Bahçelievler’de bir tekstil atölyesinde çalışıyordum. Bir CD’ye Serhado’nun Xevna Jiyan ve Karapetê Xaço’nun bir albümünü doldurdum. Serhado’yu duyduğumda çok etkilenmiştim. Onları dinleyince, “ben de bu yolun yolcusuyum artık” dedim.

Okula başladığında Türkçe biliyor muydun?

Hayır, bilmiyordum. Çocuk aklıyla ne olduğunu anlamıyordum. Bunun bir travma olduğunu sonra farkediyor insan. Siirt’in Kurtalan ilçesine bağlı Ağaçlıpınar köyünde yaşıyorduk. Köyün Kürtçe ismi Eyndarê’dir. Köyün girişinde karakol vardı. Orada askerler köylülerle konuşurdu. Türkçe bilmediğim için onlardan kaçınırdım, ne dediklerini anlamazdım. Kürtçe eğitim alsaydım Kürtçe gramerim çok daha iyi olabilirdi. Anadilimde eğitim görmemek Kürtçeye hâkimiyetimi yüzde elli düşürmüştür.

Kürtçe söz yazmakta, sözleri ritme oturtmakta zorlanıyor muydun?

Başlarda dilin matematiğini kavramak zor oldu. Bir beat’e sözleri yedirirken dinleyende nasıl bir his bırakmak istediğinin bir matematiği var. Bu matematik zamanla öğreniliyor, Kürtçeye aşina olmak gerekiyor. Eksiklerimi gidermenin yolunu sözlük karıştırmakta buldum. Uzun bir dönem, 2017’den 2020’ye kadar Zarok TV’de teknisyenlik yaptım. Zazaca ve Kurmanci grameri iyi bilen yönetmen arkadaşımdan çok şey öğrendim. Kürtçe kelime haznem de oralarda gelişti.

Siyasi analizler yapıp müzikal estetiği es geçsem ne işe yarar? Ben estetik bir rap’in peşindeyim. Olayım bu. Bu da başlı başına politik. Mesela “Dîsa Em”’de “Biz geldik, siz kimsiniz? Bizi inkâr edenlere karşı başkaldırıyoruz” diyorum. Bu lafları söylemekten gocunmam. İsyan rap’in ruhunda var.

Sözlerinde Kürtçe deyimleri kullanmayı seviyorsun. “Lêxe”de “Serê wan ne hevîr e, wek mîna kevir e” (Hamurdan değil ki yoğurasın, taştan kafa), “Dildar”da “Ev dinya pûç e, barê me giran e” (Yükü ağır yalan dünya) deyişleri geçiyor…

Deyim kullanmayı severim, böylece uzun bir olayı kısaca anlatabiliyorsunuz. Bunlar Kürtler arasında çok sık kullanılan deyimler. Her bölgenin kendine ait bir deyim terminolojisi var Kürtçede. Ben Siirt’in deyimlerine hâkimimdir, aşkı, dostluğu öven mecazlar çok kullanılır. Ama İstanbul’da Mardinli arkadaşlarımdan duyduğum bazı deyimler de oluyor. Deyimleri Kürtçe rap sözlerine serpiştirmek kolay değil, çünkü her yörenin kendine has lehçesi var. Ama bir orta yol bulabiliyorum. (gülüyor)

Nasıl bir ortamda büyüdün?

Bizim köyümüz Mardin civarındaki köylere göre sakindi, Mardin civarındaki köyler yakılmıştı. Köylüler göç etmek zorunda kalmıştı. Ama o zamanın genel ruh haliyle politik bir hava dolaşırdı bizim köyde de. Otuz-kırk hane vardı. Köyümüzde büyük bir dağ vardır, o dağa Tehtê Qerqeyfê deriz. Dağdan güzel bir su akar tarlalara doğru. Dağın eteklerinde tarlamız vardı. 15-20 yıl önce Siirt fıstığı ekmeye başlandı. Köyde geçim sağlamak zor, fıstıkla çark dönmüyor. Bu yüzden köylüler büyük kentlere inşaatlarda çalışmaya gider. Mevsimlik işçilik yapan köylüler de vardır. Pamuk veya fındık toplamaya çevre illere giderler. Ben de köydeyken tarlayı sulamaya giderdim. Büyükbaş hayvanlarımız vardı. Bahçede yetişen sebzeleri pazarda satardık. Dağlık alanlardaki meşe ağaçlarının dallarını kesip kışın yakmak için istiflerdik. Ben hiç gitmedim yakacak toplamaya, pek oralı olmazdım. Başka bir dünyadaydım. Galiba ailedeki en küçük erkek olduğum için… (gülüyor) Siirt muhafazakâr bir yerdir. İnançlı bir ailede büyüdüm. Köyümüz de inançlıydı. Sekiz-dokuz yaşlarında Kur’an kursuna gitmiştim.

O dönemlerden kulağında yer eden müzikler var mı?

Mevlid dinlediğimi hatırlıyorum. Bir armonisi vardı. Ayrıca mevlid Kürtçe okunurdu, sanırım anlayabildiğim bir şey olduğu için beni cezbederdi. Ailede müzikle ilgilenen yoktu. Müzik düğünlerde dinlenen bir şeydi. Düğünlerde şemmame ve delilo oynanırdı. Delilo’nun ritmi Latin Amerikalıların reggaeton’una benzer. Reggaeton’un motifleri rap müziğe yakındır. Delilo oynamayı severdim. Delilo’dan ister istemez bir ritm hafızası kalmıştır bende. (gülüyor)

Delilo’nun en çok oynandığı “Bîngol Şewitî” siyasi bir metin: “Zeki kuştin ber malan e, Zeman xirab em tê de ne” (Öldürdüler Zeki’yi, evinin eşiğinde, nasıl kötü bir zaman, içinde yaşadığımız). Zeki devrimci bir figür…

Şarkının içeriği öyle, ama delilo oynayanların yüzde 99’u bunu bilmez. İnsanlar kendini şarkının ritmine bırakıp keyfini çıkarıyor. Delilo’nun ritmi öyle kuvvetli ki, insanlar dinler, sever. Miradê Kinê’nin de kemençeyle çalınan, govend oynanan şarkıları vardı mesela. Erotik şarkılardı. Onun şarkılarıyla da govend oynanırdı.

.

İstanbul’a ailece mi göç ettiniz? İlk geldiğinde çok yabancılık çektin mi?

Köyde geçinemiyorduk. 2006’da, ekonomik sebeplerle, Doğu Ekspresi treniyle ailece geldik İstanbul’a. Haydarpaşa’ya vardığımızda geceydi. Değişik bir havası vardı İstanbul’un. Havadaki egzoz kokusu beni tiksindirmişti. İstanbul’a gelişimiz çok ani olmuştu, doğru dürüst bir hazırlığımız yoktu. Ne olacağını tam kestiremediğim bir zaman dilimiydi. Bahçelievler’de bir apartman dairesine yerleştik. İster istemez garip geldi. Annem koruma içgüdüsüyle bana sürekli “evden uzaklaşma, kaybolursun” derdi. Sonuçta İstanbul büyük şehir… Bu yüzden başlarda İstanbul’u gezme şansım olmadı. Gelir gelmez tekstil atölyesinde çalışmaya başladım. Okula devam etmedim. Çocuk aklımla öğlene kadar çalışılacağını sanıyordum. İşin ilk günü öğlen arasında iş bitti diye eve gittim, meğer akşam 7’ye kadar çalışmak gerekiyormuş. (gülüyor) O kadar saat çalışmak bana zor geldi. Sevmediğim bir işti, ama çalışmaya mecburdum, çarkın dönmesi için çalışmam gerekiyordu. Bir yerden tutunduk işte.

Ne iş yapıyordun atölyede?

Çıraktım. Makinelerden çıkan işleri topluyordum, iki-üç makineden sorumluydum. Tekstilde dört-beş sene kadar çalıştım. Ailem makineci olacağımı düşünüyordu. Ama ben hiç o kafaya girmedim.

Atölyede kafadar arkadaşların var mıydı?

Türkler ve Kürtler beraber çalışırdık. Batmanlılar vardı genellikle. Batmanlılar kafadardır, bizim yöreye daha yakındırlar. Atölyedeki arkadaşlarım rap’le ilgilenmezdi. Ama onlarla iyi zaman geçirdim. Çoğunlukla Ceza ve Sagopa Kajmer, Indigo gibi Türkçe söyleyen rap’çileri dinlerdim o dönemde. Almanya’da rap yapan Bektaş ve Sırtlan vardı, onları da çok dinlerdim. Çar Newa’nın “Bostano”, Ciwan Haco’nun “Sê Sê” şarkıları da hiphop’variydi mesela, onları da dinlerdim… Dedim ya, atölyede hep arabesk çalardı. Tekstil atölyesinde tuvalette müzik dinlerdim, söz yazardım. Ben bunları romantize edemiyorum. Kendi ayağıma sıkıyorum belki de. (gülüyor)

Ailen nasıl karşılıyordu rap’e ilgini?

“Sakın rap’çi olma” diye tembih ederlerdi. Ama ben kendi dünyamdaydım, onlar da kendi dünyasında. Velhasıl bildiğim yolda gittim. (gülüyor)

Müzik konuştuğunuz, paylaştığınız bir arkadaş ortamı yok muydu?

Hiç yoktu. Tayfam, grubum yoktu. 2010’da midi klavye almıştım, onda çeşitli ritmler dizerdim. Ritmlerin üzerine yazdığım Kürtçe sözleri yerleştirmeye çalışıyordum. Genelde rap’çilerin ilk şarkıları kendilerini ortama tanıttıkları sözlerden oluşur. İlk yazdığım lirikler de öyleydi. “14 yaşında İstanbul’a geldim. Kürtçe rap yapıyorum. Yılmadım, yola devam ediyorum” gibi sözler yazardım. Çoğu umutlu liriklerdi. Ta ki Min Ciyavazim’a kadar. 2012’de Yeteneksizsiniz yarışmasının Kürtçe versiyonu Min Ciyavazim yarışmasına katıldım. Seçmelere davet edildim ve jüriye yazdığım akapellayı söyledim. Beğendiler. Raperin ve İbrahim Rojhilat gibi isimler vardı jüride. O yarışmada Kürtçe rap yapan arkadaşlarla tanıştım. Koma Ciwanên Gever diye bir rap grubu vardı mesela. Adar ve Toldar’ı da orada tanıdım. Onların vasıtasıyla yazdığım şarkıları kaydetmeye başladım. 2014 yavazim’da söylediğim akapellayı Xatar’ın hapisteyken çıkarttığı 415 albümünden bir altyapıyla birleştirdim. “Reqso Hatilk şarkımdır. Adar, Toldar ve Xem, Roni Artin gibi rap’çilerle hâlâ temasımız var. Ama artık otuzlu yaşları geçtik. Farklı işlerle de iştigal ediyoruz.

Soldan sağa: Sîmyager, Pîroz, Rageş Koçer, Ronî Artîn

Instagram hikâyende Barbie ve Oppenheimer filmlerinin üstünü çizip Fatih Akın’ın Xatar’ın hayatını anlattığı Ren Altını filminin afişini paylaşmıştın. Xatar’ın hayatında sana etkileyici gelen ne?

Xatar’ın belalı hayatı beni pek etkilemiyor. Hayatta hepimizin yaşayabileceği sorunlar olabilir. Xatar’ın azmi, hiç şaşmadan müziğin peşinden gidişi beni etkiliyor. Bende de Xatarvari bir azim var. Rap’in peşini bırakmıyorum. Belki çok klişe bir şey söyleyeceğim ama, Türkçe rap yapsaydım başka yerlerde olabilirdim. Ben Kürtçe rap mücadelesi vermek istedim. Bu bilinçli bir tercihti ve birtakım sorunlara da hazırlıklıydım. Kürtçe rap yapmaya başlayıp bırakmak zorunda kalan çok fazla MC var. Serhado Rezgar’la yaptığı “Rapperî Kurdî” (2004) şarkısında “Herkes rap yapmak ister, ama bil ki herkes devam edemez” diyordu. Asıl olay belki de başlamak değil, devam ettirebilmek. Hayatta iniş ve çıkışlar olabilir. Benim gibilerin müziğe devam etmelerini kolaylaştırabilecek bir yol açmam gerekiyor. Kürtçe rap kendini dipsiz bir kuyuya atmak gibi. Ama bu kuyuda bir umut ışığı yaratıp insanlara “bu iş olur” demek istiyorum. Romantik bir laf değil bu. Genelde filmin sonunun iyi bitmesini istersin ya… Filmin iyi bitmesi gerekiyor. Coğrafyanın ister istemez üzerime yükledikleri umurumda değil. Ben siyasal alanın kültürel tarafındayım. Benim meselem iyi rap yapmak, okey? İşimi iyi yapmak verilebilecek en iyi cevap. Bu yüzden bu işin yüzde sıfırı Kürtçe rap, yüzde 100’ü rap’çilik. Bu bir yaşam felsefesi, herkesin ruhuna işleyen bir olgu değil. Doğduğumdan beri var bu ruh bende. Mevcut sisteme karşı koyacak başka yollar aramak benim olayım. Sınırlarımızı kırabiliriz, duvarları aşabiliriz.

Nasıl bir ruh bu? Xatar Ren Altını’ndaki bir sahnede bir seks işçisinin rap kaydını dinleyip “müzik iyi değil, ama gerçek” diyor…

Rap’i özel kılan o gerçeklik hissi. Toplumun genelinin dinlediğinin dışında bir müzik yapıyorum. Her şeye rağmen yapıyorum. Gerçeklik belki de azimle bağlıdır. Maalesef bir önceki jenerasyonun iyi veya kötü tecrübelerini bizlere aktarabileceği bir ortam yok. Tarihsel olarak ilk Kürtçe rap’i 1994’te duyuyoruz. Aslında Almanca rap yapan Azad’ın Sorani lehçesiyle yaptığı bir şarkı vardır, ama devamı gelmemiş. Daha sonra Kîne Em ortaya çıkıyor. Serhado “Rap yapmaya Kine Em’i dinleyince heveslendim” der. Kîne Em’in tecrübesi bana aktarılmadığı için o deneyimden mahrum kalıyorum. Geçmiş tecrübeler bana çok şey katabilirdi. Yüz yüze bakabildiğimiz, oturup konuşabildiğimiz bir ortam yok. Mesela takıldığımız bir stüdyo olsa bambaşka şeyler yapabilirdik. Ama kopukluk var.

Türkçe rap sahnesiyle bir irtibatınız, dayanışmanız var mı?

Bu konuda samimi yaklaşımı olan tek kişi Ezhel. Diğerlerinin sözlerine bakınca zihniyetleri az çok anlaşılıyor zaten. Mesela Cash Flow’un milliyetçi bir tavrı var. Ona “birlikte şarkı yapalım” demek saçma olur. Herkes kendi yolunda, Kürtçe rap umurlarında değil. Biz de kendi yolumuzdayız.

Nasıl bir yoldan bahsediyorsun? Mesela “Lêxe” (Salla Gitsin) gibi politik sayılmayacak bir şarkı yaptıktan sonra Yeşil Sol Parti’nin seçim şarkısı “Disa Em”de (Yine Biz) de seni görebiliyoruz…

Bu ısmarlama yaptığım bir şey değil, bilâkis, gurur duyuyorum. “Politika yapmıyorum” derken esas amacımın politika yapmak olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Kürtçe Türkiye’nin anayasasında yok, birçok resmi mecrada “bilinmeyen bir dil” olarak geçiyor. Kürtçe sözlü rap ister istemez politik bir şeye dönüşüyor. Sonuçta “bilinmeyen dilde rap” yapıyorum. Kürtçenin estetik yapısını herkese göstermek istiyorum. Sadece politik olsun diye rap yapmak istemiyorum. İlerde de dinlensin isterim. Bazı siyasi analizler yapıp müzikal estetiği es geçsem ne işe yarar? Ben estetik bir rap’in peşindeyim. Olayım bu. Bu da başlı başına politik. Mesela “Dîsa Em”de “Biz geldik, siz kimsiniz? Bizi inkâr edenlere karşı başkaldırıyoruz” diyorum. Bu lafları söylemekten gocunmam. İsyan rap’in ruhunda var. O duygular bu sözlerden başka nasıl anlatılır ki? Ruhumdan onlar aktı.

“Dîsa Em”deki “biz” kim?

Kendi potansiyelinin farkına varmış Kürtler. Mesela Mem û Zîn’de sadece aşk hikâyesi görmek kötü bir romantizmden ibaret. Mem û Zîn’de toplumsal kurtuluşun ve varoluşun izlerini bulmak da mümkün. Kafamızı kaldıralım.

Son yıllarda Newroz’da rap’çiler de yer buluyor. Sen de bu yılın Newroz’unda Diyarbakır’da sahneye çıktın. Nasıl bir ortam vardı?

Newroz’daki coşkuyu paylaşmak çok farklı bir duygu. Rap ve Newroz’un ruhu birbirine yakın. Coşmak isteyen insanlar rap’e kolay uyum sağlıyor. Newroz’da seyirciyle sahne arasındaki mesafe çok fazlaydı, ama coşkuyu paylaşabiliyorduk. Birleştirmek hiphop’un ruhunda var. Bu kültür hepimizi onca mesafeye rağmen aynı çatı altında buluşturdu, birleştirdi. Hiphop kültürü tam olarak odur. Mesafeye rağmen insanlarla bağ kurabildik, halkın aradığı ruh rap’te mevcut.

Ayağa kalkmak” yazdığın sözlerde çok sık geçiyor. “Jîyan”da “Hayatta yokuşlar varsa çıkışı da var, ayağın takılırsa tekrar kalkmasını bil” diyorsun…

“Yaşam ne kadar ıstıraplıysa bir o kadar da keyiflidir”… Hepimizin hayatı suç ve cezadan ibaret. Bu yüzden mutluluk da bir evre değildir. Mutluluğa ulaşmaya çalışarak mutlu olunur mu? İniş çıkışlar, denge var. Umuda kof bir gerçeklikten bakmıyorum.

İran’da öldürülen Mahsa Jîna Amini için de bir şarkı yazdın. “Bikutime We” (Alayınıza) şarkısında “Devran dönüyor. Devinim, devrim: Bu kelimelerin bir anlamı var. Ağlamak öleni geri getirmez” diyorsun. Şarkının nakaratında “Bikutime We”, yani “alayınıza…” diyerek öfkeyle sövüyorsun. İran’da yaşananlar seni nasıl etkiledi?

O şarkı sadece İran’da Mahsa Amini’nin öldürülmesiyle ilgili değil, Türkiye’de yaşananların da etkisi vardır. Diyarbakır’da, polisin evine giden bir gencin yolunu kesip tokatlaması, işkence çektirmesi de bu şarkıyı bana yazdırdı. Günümüzde öfkeyle yaşayan çok insan var. Bu coğrafyada seni öfkelendirecek bir altyapı mevcut. Gerçeklik bu.

İran’da işçi grevlerine destek veren, Amini eylemleri için şarkı yapan Tumac Salihi’ye 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Hatta protestolara destek veren Kürt rap’çi Saman Yasin idam cezasına çarptırıldı… İktidarların, devletin hışmına uğramayı göze almak zorunda bırakılıyorsun…

Doğru. Sonuçta, bir süre sonra devletle diss’leşmek zorunda kalıyorsun. Mesela Ezhel Ceza gibi bir rap’çi olsaydı, devlet ona dokunmazdı. Ezhel Ceza’dan biraz daha ileri gitti. Sisteme soyut bir yerden söz söylemedi, gerçeğe dokundu. Ezhel’in başına gelenler malûm. Sonuçta “istediğini söyle, ama devlete saydırma” kafası var.

Kürtçe rap’in güncel durumunu nasıl görüyorsun?

Xatar’ın Almanya’da yaptığı gibi “şirketleşme” gerekiyor. Sadece şarkı yazıp kaydederek belli bir yere kadar gidebiliyoruz. Toplum Kürtçe rap’e aşina değil. Kürt toplumunda bu ara Rojda veya Mem Ararat gibi isimler dinleniyor. “Türkçe rap tuttu, Kürtçe rap neden tutmuyor?” demek doğru bir kıyas değil. Türkçe rap de epey bir zamandan sonra kabul gördü. Ayrıca, siyasal ortam iyileştiğinde herkesin kendini ifade edebileceği bir kamusal alan oluşuyor. Bu ortam şu anda var mı? Yok. 2019’da “Lêxe”yi yayınladığımda toplumun Kürtçe rap algısı bambaşkaydı. “Lêxe” epey dinlendi, sevildi, ama daha sonra yaptığım şarkı o kadar dinlenmedi.

Zamanın siyasi ortamı, iniş-çıkışları da belirliyor. Kürtçe rap’ten öte, Kürtçe sinema, tiyatro, gazetecilik de siyasi ortamla doğrudan ilişkili. Nasıl ki Serhado bende bir heyecan yarattıysa, benzer bir hissi başka bir Kürt genci için yarattığımı hissediyorum konserlerde. Bu bir döngü. Zamanla, hiç tahmin etmediğimiz yerlerden Kürtçe rap yapan MC’ler çıkacaktır. Siyaseten kavisli bir ortam olduğunda daha az konser organize ediliyor mesela. Sonuçta, bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele var. Hele hele Kürtçe rap’e “marjinal” olarak bakıldığı için bizler daha fazla etkileniyoruz. Mesela konserlerime gelen biri beni medyada göremiyor. Dinleyiciyle aramızda ister istemez bir kopukluk oluyor. 2022’de Diyarbakır’da bir konser organize ettik, çok az kişi geldi. Kürtçe rap dinleyen gencin ekonomik durumu iyi değil. Bizi genelde öğrenciler takip ediyor. Türkiye’de öğrenciler maalesef yoksul. Şimdi bu yoksulluk siyasal ortamdan bağımsız mı?